İstanbul’un ruhu, Marmara ile Haliç’in kucaklaştığı Tarihi Yarımada’da en yoğun biçimini bulur. 2025’te şehri ziyaret eden gezginler için, yürüyerek keşfedilecek en keyifli hat; Sultanahmet Meydanı’ndan başlayıp, Ayasofya ve Sultanahmet Camii arasında denge kuran kısa bir girişle açılır. Müze kartınızı hazır edin; erken saatlerde sıraya girerek kalabalığı arkada bırakmak, günün geri kalanı için en değerli hediye olacaktır.
Ayasofya’nın kubbeleri altında yankılanan tarihten çıkıp, Topkapı Sarayı bahçelerine yöneldiğinizde, sarayın gölgesinde dinlenmek için Gülhane Parkı’na uğrayın. İnce belli bir bardakta çay içip, bu kadim başkentin saray mutfağından izler taşıyan lokantalardan birinde öğle molası verin. Ardından, Mısır Çarşısı’na doğru yürürken baharatların, lokum tezgahlarının ve taze kavrulmuş kahvenin kokusu size yol gösterecek.
Günün altın saatlerinde Süleymaniye Camii’ne varmak, şehrin üstünde süzülen bir sessizliğe erişmek demek. Külliyenin avlusundan Haliç’e bakıp gün batımını yakaladığınızda, taşın ve ışığın ittifakından doğan manzarayı asla unutmayacaksınız. Rotayı bitirmeden önce dar sokaklarda saklı taş fırınlardan simit almayı ve küçük kahvehanelerde menengiç kahvesi denemeyi atlamayın. Bu yürüyüş, İstanbul’un zarif bir özeti; tarih, lezzet ve manzara aynı çizgide buluşuyor.